Haberin DevamıCHP Genel Başkanı Özgür Özel, Belçika’nın başkenti Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu Toplantısı’na katıldı. Toplantıda katılımcılara hitap eden Özel konuşmasında, “Değerli başkan, değerli milletvekili yoldaşlarım, konukseverliğiniz için sizlere partim adına gönülden teşekkür ediyorum. Nazik daveti ile bizleri buluşturduğu ve bu sıcak açılış konuşması için Iratxe’ye özel bir teşekkürü borç biliyorum. Yine Raportörümüz olan Nacho Sanchez Amor’a teşekkürlerimi iletmek isterim. Kendisi Türkiye’yi biricik bir kişiden, biricik bir isimden, biricik bir partiden ibaret görmeyen ve muhalefetin sesini duyan, muhalefet ile ilişkileri iktidar ile ilişkiler kadar önemseyen fazla önemli bir görevi adilane bir şekilde yerine getiriyor” dedi.Haberin DevamıÖzel, sözlerine şöyle devam etti:‘47 YIL SONRA BİRİNCİ PARTİ’“Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen’in tutumu ise tamamen bununla çelişkiliydi. Türkiye’de son seçimlerden birincilikle çıkmış, nüfusun yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’inin bulunduğu tüm belediyeleri kazanmış bir partinin başkanı ile tanışmak için partimizin umumi seçimleri de kazanmasını bekliyor. Tabii bu onun kendi tercihi fakat kurumsal ilişkiler açısından fazla önemli bir riski barındırdığını not ederek başlamak isterim. Gruba bu imkanı verdiği için özel olarak teşekkür ediyorum. Huzurunuzda, Avrupa’nın en köklü, en güçlü sosyal demokrat partilerinden birinin lideri olarak bulunmanın yanı sıra, ülkemizde bundan 11 ay önce, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan, seçmenlerin yüzde 78,4 oranıyla fazla yüksek bir katılımın gösterdiği seçimlerde birinci olmuş, Türkiye’deki nüfusun yüzde 65’ini barındıran ve ekonominin yüzde 80’inin gerçekleştiği bir coğrafyadaki belediyeleri kazanmış Türkiye’nin birinci partisinin Genel Başkanı olarak sizlere sesleniyorum. Bu seçimlerin Türkiye siyaseti açısından iki önemli noktasından birincisi, partimin 47 yıl sonra yine birinci parti olmasıdır. İkincisi ise bugün iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulduğu günden itibaren ilk kere bir seçimde ağır bir yenilgi alarak, ikinci parti durumuna düşmesidir. Bu durum, seçimden bu yana yapılan tüm umumi seçim anketlerinde de istikrarlı bir şekilde sürmektedir.”Haberin Devamı‘DİYALOG VE DAYANIŞMA GEREKEN BİR DÖNEMDEYİZ’“Tüm dünyada ve Avrupa’nın her yerinde, tam demokrasi için mücadele veren tüm siyasi aktörlerin, akımların, siyasi partilerin birbiriyle diyalog ve dayanışma içinde olması gerektiği bir dönemdeyiz. Partimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde çağdaş cumhuriyetin kurucusu olmakla kalmamış, 1950’de ülkemizi fazla partili hayata, demokratik seçimlere geçiş sürecini de gerçekleştirmiştir. Bizler Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve daha 1920’lerde egemenliğin kayıtsız şartsız milletin yargıç olduğunu anlatım ettiği siyasetin temsilcileriyiz. Maalesef, bundan 100 yıl sonra bugün, tüm dünyada otoriter popülist liderlerin kuralları ve kurumları doğrudan sistematik olarak hedef aldığı bir dönemdeyiz. Öyle ki, benzerleri birbirileri ile dayanışarak, birbirlerinden öğrenerek hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını geriletiyor. Ortak us yerine, sözde güçlü liderliği ön plana çıkarmaya yönelen bu anlayış, tüm dünyaya yayılıyor. Ülkemizde de partimiz bu anlayışa karşı güçlü bir demokrasi, hukuk ve adalet mücadelesine liderlik etmektedir. Ülkemizde verdiğimiz bu mücadele, partimizin kurum ilkelerinin ve hedeflerinin yanı dizi Avrupa Birliği’nin ortak değerleriyle de örtüşmektedir. Ortak paha ve hedeflerin yanında ortak risk ve tehditlerimizin olduğunu da söylemek yanlış olmaz.”Haberin Devamı‘TÜRKİYE’NİN AVRUPAYI TERCİHİ SADECE STRATEJİK BİR KARAR DEĞİLDİR’“Ülkemizdeki iktidar partisinin Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda konjonktürel olarak birbiriyle çelişkili tutumlarının aksine, partimin sahiplendiği hem tarihsel hem ilkesel istikrarlı tutum, tam üyelik noktasındaki kararlılığımızın temelini oluşturmaktadır. Bizim için Avrupa, sadece bizim de içinde bulunduğumuz bir coğrafya değildir. Son iki yüzyıldır ülkemiz yüzünü Batı’ya çevirmiş, yaptığı ilk anayasa ile modernleşme sürecine girmiş, Kırım Savaşını bitiren 1856 Paris Kongresiyle beraber Avrupa kamu düzeninin ve Avrupa Uyumunun bir parçası olarak kabul edilmiştir. O zamandan günümüze, ilişkilerimizde iniş çıkışlar olsa da Avrupa ile Türkiye’nin fazla yönlü bir ilişkiye ve karşılıklı dayanışmaya olan gereksinimleri hiç değişmemiştir. Türkiye’nin Avrupa’yı tercihi yalnızca tarihsel, siyasal ve stratejik bir karar değildir. Bu aynı zamanda toplumsal bir tercihtir. İktidarların tutumu ve ülkedeki siyasetin AB ile ilişkileri nasıl konumlandırdığı doğrudan seçmen tercihlerine de yansımaktadır.”Haberin Devamı‘GENÇLERİN YÜZDE 72’Sİ AB’YE ÜYELİK İSTİYOR’“Geçmişte Avrupa’yla yaşanan krizli süreçler, yapılan karşılıklı hatalar Türkiye’de AB üyelik talebini yüzde 25’lere kadar geriletmişti. Ancak, partimizin Avrupa Birliği ile ilişkileri, Avrupa’daki kardeş partilerle yürüttüğümüz sıkı dayanışma, uluslararası birlikteliklerde üstlendiğimiz etkin görevler ve yapılacak seçimlerde iktidara en yakın parti olarak Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefinin temel vaadimiz olması, hatta yapılacak seçimleri AB üyeliği açısından referandum olarak tarif etmemizden sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında, Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki toplumsal talep istikrarlı olarak artmış ve son ölçümlerde yüzde 66’ya kadar ulaşmıştır. Özellikle genç kesim arasında Avrupa Birliği’ne üyelik talebi yüzde 72 noktasındadır. Ancak o Avrupa Birliği, Türkiye’yle ilişkisini göçmen pazarlıklarına hapseden, Türkiye’yi sınırın ötesindeki bir göçmen deposu olarak gören bir Avrupa Birliği olmamalıdır. Türkiye, savaşlar ve iklim krizleriyle doğudan gerçekleşecek aka göç baskınını kendi topraklarında tutan, karşılığında batıdan ekonomik yardım ve siyasal destek alacak bir ülke olarak görülmemelidir.”Haberin Devamı‘ÇOK BOYUTLU İLİŞKİ KARŞILIKLI İSTİKRAR VE DEMOKRASİ ARAR’“Türkiye-AB ilişkileri fazla boyutludur. Çok boyutlu ilişki elbette karşılıklı istikrar ve demokrasi arar. Bu ilişkinin içinde, insani temaslar ve bağlar, ticaret, yatırım, turizm, eğitim, bölgesel emniyet ve stratejik konular bulunur. Tüm bunlarla beraber son dönemde dünyanın içinde bulunduğu şartlar, Avrupa Birliği ile Türkiye’nin kuracağı ilişkinin savunma amel birliği ayağını da her zamankinden önemli bir zemine oturtmuştur. Son dönemde dünya siyasetinin yaşattığı sınamalar, bize savunma odaklı bakmaya zorluyorsa da beş yıl önce pandeminin kırdığı tedarik zinciri, AB-Türkiye ilişkilerine bir öbür ehemmiyet atfediyor. Bilinen bilinmeyen pek fazla krizlere gebe aynı kıtanın güçlü ve potansiyeli yüksek ülkelerinin nice krizleri beraber göğüslemek zorunda olduğu açıktır. Öngörülen ve öngörülemeyen krizlerde en aka güvencedir. Hepimizin karşı karşıya olduğu sınav ise krizlere çare ararken kapsayıcı güçlü kurumların, kurumsal ilişkilerin, fazla taraflı bir dünya düzeninin ve demokrasisinin ihmal edilip edilmeyeceğidir. İstikrar ve itimat ararken demokrasiden fedakarlık sadece ilkesizlik, tutarsızlık değil, bir sonraki krize tam bir savunmasızlık sonucunu doğuracaktır. Dün bu kapsamlı ilişki gereksinimini görmezden gelerek ilişkileri biricik ve öncelikli konu görülen sığınmacılar sorununa indirgeyen yaklaşım, daha da gecikmeden terkedilmelidir. Bugünün ihtiyacı 360 radde bir diplomasi, güçlü bir işbirliği; kişisel ilişkileri değil kurumları merkeze alan, ilkeleri ve evrensel değerleri pazarlık unsuru yapmayan, tam bir karşılıklı itimat ilişkisi olmalıdır. Biz parti olarak demokrasinin istikrara, insan haklarının emniyet kaygılarına alternatif görülmesini doğru bulmuyoruz. Bunu birbirini tamamlayıcı bir bütünün parçaları olarak görüyor, biri yoksa öteki de mevcut olamaz diyoruz. Hatırlamalıyız ki demokratik değerlere, ilke ve normlara bağlı aktörler müzakere eder, pragmatizmi benimseyen aktörler ise pazarlık eder. Unutmamak gerekir ki kolay yoldan elde edilmiş pazarlıkçı kazançlar, kolay bir şekilde kaybedilebilir. AB ile Türkiye arasındaki ilişki, bir lahza önce ilke, norm ve değerler temelli bir zemine dönmeli ve iki yan karşılıklı olarak, demokratik ideallerin ve demokrasi kültürünün inşası için el ele vermelidir.”‘DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ, HUKUKUN ÇELİKTEN ZIRHIDIR’“Burada, ‘demokrasi kültürü’ ifadesinin altını bilhassa çizmek isterim. Yasa çıkarmak, parmak hesabına bağlı bir iştir. Örneğin benim ülkemde, 301 oyla yasa çıkarılabilmekte, 360 oyla anayasa referandumuna gidilebilmekte, 400 oyla anayasa değişikliği referandumsuz yapılabilmektedir. Avrupa Parlamentosu’nda da yasa çıkarmak için gereken sayılar bellidir. Belirttiğim gibi, demokrasi kültürü tasdik butonuna basan parmakların fazla ötesine geçen, ancak topyekûn dayanışmayla ‘inşa edilebilecek’ bir şeydir. Yasalar, hukukilik, hukuk devleti; kurumsallaşmış kontrol mekanizmalarına muhtaçtır. Ancak o mekanizmaların da ötesinde, hukuku ayakta tutacak olan temel unsur, ‘demokrasi kültürü’dür. Demokrasiyi, ‘hakiki temsiliyet’ iddiası ile aşındıranlar; hukuk devletini de ‘yasa’ya atıfla aşındırmaktadır. ‘Law’ ve ‘warfare’ kelimelerinin birleşiminden türetilen ‘lawfare’ kavramı buna işaret etmektedir. Yani bugün, yasayı bir silah olarak kullananlar, hukuk devletini ‘yasa’nın menziline yerleştirmektedir. Hukukun çelikten zırhı ise demokrasi kültürüdür. Bu korunmalıdır.”‘TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ÖNEMİNİN ARTTIĞININ FARKINDAYIZ’“Değerli yoldaşlar, bir belirsizlik çağına girdiğimiz önermesini ben de paylaşıyorum. Bu salondaki ve kıtadaki tüm endişelere bu yüzden adalet veriyorum. Ukrayna’da yaşanan savaş, Gazze’deki korkunç katliam, Suriye’de uzun süredir beklenen idare değişimi -ancak yönetimin kontrolü kuvvet bir ele geçmesi- ABD’de Trump yönetiminin fazla taraflı dünya düzenini, demokratik kurumları yıkmaya dönük aldığı hızlı kararlar bu gelişmelerin sadece birkaçı. Yaşadığımız belirsizlikler çağında, küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız. Türkiye, önemli bir jeopolitik bir konumdadır. Bu belirsizlik ve küresel jeopolitik gerginlik ortamında Türkiye’nin demokratik, güvenilir ve öngörülebilir, çevreye saygılı, istikrarlı, kurumları güçlü bir ülke olması ve bu ülkenin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olması, hem bizlerin hem de Avrupa’nın yararınadır. Türkiye, dinamik ekonomisi, genç nüfusu, diri ve direngen bir sivil toplum dinamizmi ile AB’nin birçok yeni üyesinden daha köklü bir demokratik geleneğe dayanan bir ülkedir.”‘PARTİMİZE VE ÜLKEMİZE GÜÇ VERMEKTEDİR’“Türkiye, üzerinden geçen enerji hatlarından ve ticaret yollarından istifade eden Avrupalı dostları tarafından; ülkesinin gençlerine, akademisyenlerine, amel insanlarına ve hatta hastalarına haksız vize kısıtlamaları yaşatılan 86 milyon benlik güçlü bir ülkedir. Ne bir partiden ne bir kişiden ibarettir. Açıkça ve samimiyetle anlatım etmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’yi Avrupa sisteminin ve Batı demokrasilerinin bir parçası olarak görmektedir. AB ile Türkiye arasında kurulacak sağlıklı ve ilkesel ilişkinin iki tarafın da yararına olacağına, her iki tarafın da demokratikleşmesine, her iki tarafın da refahına ve güvenliğine katkı sağlayacağına yürekten inanmaktayım. Bir kısmı bu salonda da temsil edilen Sosyalist Enternasyonal’deki yoldaşlarımızın, partimizin AB’ye tam üyelik hedefine verdikleri desteklerini muhtelif deklarasyonlarda kararlılıkla anlatım etmiş olmaları partimize ve ülkemize kuvvet vermektedir.”‘BU SÜRECE MEYDAN OKUYAN BİR AYAĞA KALKMA İLE BAŞKALDIRIYORUZ’“Son olarak, Türkiye’de partimize ve partimizin ve öbür muhalefet partilerinin belediyeleri üzerinden Türkiye’nin yerel demokrasisi üzerine kurulan baskıları ve iktidar güdümlü yargı tacizlerini her biriniz yakından takip ediyorsunuz. Biz bu sürece edilgen bir direniş yerine meydan okuyan bir ayağa kalkma ve itirazla başkaldırıyoruz. Türkiye’nin dünyanın en bilinen üç imparatorluğuna başkentlik etmiş gözbebeğimiz İstanbul’un belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart 2025 tarihinde 1 milyon 700 bin üyemizin doğrudan sandık başına gideceği bir önseçim süreciyle Cumhurbaşkanı adaylığı unvanını resmen kazanacaktır. Çok adaya aleni bir süreçte, kendisine duyulan itimat ve uğradığı saldırılara karşı korumacı bir toplumsal sahipleniş, bu önseçimde biricik namzet olmak sorumluluğunu kendisine, ancak arkasına milyonları katma sorumluluğunu partimize yüklemiştir. Bu önseçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, yapılacak ilk umumi seçimlerde yarışacak isimlerin belirginleştiği ve seçimlere ilişkin biricik belirsizliğin seçim tarihi olduğunun inanç ve kararlılığı içerisindeyiz. Partim, demokratik, barışçıl, laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir Türkiye arzuluyor. Biz böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyor, böyle bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Avrupalı siyasetçiler, nasıl bir Avrupa hayal ediyorlar? Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkinin, bu sorudan müstakil olarak düşünülmeyeceği kanaatindeyim. Hepinize bana bu imkanı tanıdığınız için fazla teşekkür ediyor, sevgili Iratxe’ye sıcak karşılaması ve harika sunuş konuşması için bir kere daha teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”
GÜNDEM
13 dakika önceGÜNDEM
43 dakika önceGÜNDEM
1 saat önceGÜNDEM
1 saat önceGÜNDEM
2 saat önceGÜNDEM
3 saat önceGÜNDEM
5 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.