Haberin DevamıTBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açıklamaları şu şekilde:Görüşmelerimizin geneline baktığımızda hem toplantıların çeşitliliği hem de içerikleri itibarıyla bizim planladığımızdan fazla daha verimli toplantılar oldu. Böyle bir konjonktürde, Türkiye ile Rusya arasında bölgesel ve küresel meseleler de iç olmak üzere tüm konuların detaylı bir şekilde ele alınması fazla faydalı oldu. Açıkçası fazla anlamlı bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. İnşallah sonuçları da iyi olur. Bundan sonra ele aldığımız bu başlıkları takip edip, hedefine ulaşmasını, sonuçlanmasını temin etmeye çalışacağız.Buradaki ziyaretinize üst düzey bir hane sahipliği yaptılar ve ciddi bir ilgi vardı. Rusya’nın Türkiye’ye ilgisinin gerekçeleri nedir?Tabii ki Türkiye’nin bilhassa hariç politikada izlediği ilkeli, fazla taraflı ve barışçıl politikanın bunda fazla aka etkisi var. Muhataplarımızın tamamı biliyor ki; Rusya-Ukrayna krizinin çözülmesinde Türkiye fazla yoğun bir gayret sarf etti. Belli bir noktaya da gelinmişti zaten.Haberin DevamıSayın Putin ile görüşmemizde ben Dolmabahçe Mutabakatı’nı dile getirdim. Ama Dolmabahçe görüşmelerinde maalesef Ukrayna’yı masadan kaldırdılar. Rusya da bu gelişme neticesin-de “Biz zaten anlaşmayı kabul etmiştik, dolayısıyla anlaşmayı biz bozmadık. Karşı yan bozdu” demişti. İlkeli, fazla taraflı bir tutum izlenmiş olması, sorunlara takılmak yerine onları çözme iradesiyle davranılması, Türkiye’ye olağanüstü yüksek bir güvenilirlik kazandırdı. “Türkiye bir şey söylerse bunu yapar.” Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsında da böyle fazla yüksek bir itimat duygusu oluşmuş. Rusya’da, beklediğimizin üstünde bir teveccühün olmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye’nin izlediği bu ilkeli ve etkili tutumdur. Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Genel Kurulu’na hitap etme imkânı vermeleri de fevkalade önemli. Türki-ye’den bir siyasetçi ilk kere Genel Kurul’da konuşuyor. Bu fazla anlamlıydı. Konuşmayı başından itibaren dikkatle izlediler. İnşallah faydalı olur.Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde BRICS ve NATO’yla ilgili de sorular geldi.Haberin DevamıBRICS ağırlıklı olarak ekonomik amel birliği teşkilatı, NATO bir savunma amel birliği teşkilatı. Türkiye NATO üyesi fakat aynı zamanda Rusya’yla da amel birliği içerisinde. Türkiye hiçbir zaman bu ilişkileri birbirinin alternatifi olarak görmedi. Böyle düşünmediğimizi, kategorik olarak böyle bir anlayışa karşı olduğumuzu başından itibaren söyledik. Bu Türkiye’nin hariç politikada elini rahatlatacak bir yaklaşımdır. Açıkçası BRICS’in güçlenmesinin ve bir denge oluşturmasının dünya barışının korunmasında etkili olacağı kanaatindeyim.Gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerek siz aynı anda New York ve Moskova’da “BM’nin yapısının değişmesi” gerektiğini söylüyorsunuz. Bu söylemden ne zaman sonuç alınacak, ne düşünüyorsunuz?Haberin DevamıDünya maalesef sanki bir felakete doğru koşar adım gidiyor. “Kavgada yumruk sayılmaz” denir ya, kimin kime ne ziyan vereceğinin önceden tespit edilemeyeceği bir döneme girebiliriz. Özellikle İsrail’in saldırganlıkları dünyayı böyle bir noktaya getirdi. Dünya halkları bağlamında; yani muhtelif ülkelerde ve coğrafyalardaki bilhassa barış, adalet duyguları yüksek geniş kitleler için söylüyorum, bu türbülansın içerisinden çıkmanın en pratik yolu yeni bir küresel sistemin kurulmasıdır.Çok kolay bir şey olmadığının farkındayım. Hiç kimse sahip olduğu ayrıcalıkları ya da avantajlı olduğu konumları değiştirmek istemez. Tabii, dünya sisteminde bu cin köklü değişiklikleri talep eden fikirlerin bir olgunlaşma sürecinin olacağı da aşikardır.Haberin DevamıTürkiye olarak bunları, Sayın Cumhurbaşkanımızın BM’de ilk kere dile getirmesinden önce de söylüyorduk. O zamanlar bel-ki insanlar ne demek istediğimizi tam olarak anlamıyordu. Şimdi bu sıkıntıları bizzat pratikte yaşıyorlar. Artık bu tezin destekleyicisinin fazla daha fazla olacağı bir döneme giriyoruz.Yeni sistem iki temel eksen üzerinde kurulmalıdır. İnsanların yaratılışta eşitliği ve devletlerin egemenlikte eşitliği…Ülkeler, “Biz veto hakkına sahibiz” diyerek böylesine çarpık bir düzenin devam etmesini umarım savunmazlar. Çünkü krizin ve çatışmanın gittikçe yükseleceği bir döneme doğru hızla ilerliyoruz. Büyük bir uluslararası kriz patladığında veto hakkı kimseye bir avantaj sağlamayacak.Bu nedenle yeni sisteme bir hazırlık süreci, olgunlaşma süreci gerektiğini düşünüyorum.Haberin Devamıİsrail’in saldırganlığı nasıl durdurulacak?İsrail; kural temelli uluslararası sistemi yıkmıştır. Amerika ve Batı da bu sistemin yıkılmasına seyirci kalmıştır. Hatta bazı ülkeler neredeyse alkışladılar bu süreci… Ama her politik gelişme ve olayda olduğu gibi bunun da bir bedeli mevcut siyasetçiler için…Batı dünyasında, benim insanlık cephesi adını verdiğim ve başlangıçta kimsenin hesap edemediği muazzam bir sivil direniş ortaya çıktı.Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İrlanda’da, dünyanın birçok başkentinde ve hatta İsrail’in içinde de makul, vicdan sahibi, us sahibi insanlar sokaklara indi. Bu protestoların varlığı, ikiyüzlü davranan siyasetçileri, hükümetleri her şart ve şartta İsrail’i desteklemekten vazgeçirecektir.7 Ekim’den bu yana birçok uluslararası toplantıya katıldım. Şunu fazla aleni söyleyebilirim. En başta, batılı devletlerin temsilcileriyle Filistin-Gazze meselesini konuşamıyorduk bile…Bir uluslararası toplantıda, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesinin bombalanmasından birkaç gün sonra, heyetler arası görüşme yaparken, önemli bir Batı ülkesinin meclis başkanına bu konuyu açtım. “Bu kadar sivil öldürülüyor, insan öldürü-lüyor, hastanedeki bebekler öldürülüyor, buna dur dememiz lazım, hep beraber gayret sarf etmemiz lazım.” diyorum. Ba-na verilen yanıt şu, “Nereden biliyoruz İsrail’in yaptığını, belki Hamas orayı bombalamıştır.”Bu kadar delicesine bir İsrail tarafgirliğinin bu politikacıları kurtarmayacağı artık bellidir. Elimizdeki en önemli şey, halkların baskısıdır.Çok aka bir insanlık cephesi oluştu, hükümetlerin de halkların bu baskıları karşısında artık eskisi kadar rahat olamadığını katıldığım uluslararası toplantılarda görüyorum.İsrail karşısında bir kuvvet oluşturulamadığı için mi bu kadar acımasız ve kural tanımaz davranabiliyor?İsrail’in en aka gücü ne Amerika’dır ne askeri teknolojisidir ne uluslararası medyadaki hakimiyetidir ne uluslararası finans çevrelerindeki ne de uluslararası akademideki hakimiyetidir. Bunlar İsrail’e bir kuvvet veriyor fakat İsrail’in en aka gücü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parçalanmışlığı ve çaresizliğidir. Dünya halkları tepkilerini gösterirken, Türkiye olarak bizlerin de bölge ülkelerini, Ortadoğu ülkelerini aralarındaki siyasi farklılıkları bir tarafa bırakıp beraber hareket edebilecekleri bir noktaya getirmemiz şart. Çok acıdır; Suriye’deki iç cenk başladığında insanlar Lüb-nan’a kaçtılar, şimdi ise Lübnan’dan Suriye’ye kaçıyorlar.Şunu artık görmek lazım. Siyonizm’in paranoyak bir dini argümanla beslediği; Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi hakimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye’de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmamız gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların süratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde fazla yakın diyalogların ortaya konulması lazım. Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; ‘Biz ve bize köle olmak zorunda olan Orta Doğu halkları.’ Orta Doğu halkları şayet köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir.Suriye ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Suriye’den, “Türkiye ile geri çekilme şartını kabul etmeden masaya oturmayız.” açıklaması geldi. Sürekli bu konu tekrarlanıyor. Neler söylersiniz?Türkiye, Suriye’deki iç savaşın çıktığı ilk andan itibaren, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan bir ülkedir. Çünkü Suriye’nin dağılması, parçalanması Orta Doğu’nun istikrarsızlığını arttıracak bir faktördür. Dolayısıyla asıl olan, Suriye’de istikrar ve toprak bütünlüğünü sağlayacak adımların atılmasıdır. Bunun için Suriye’nin aleni bir şekilde Türkiye’ye ihtiyacı vardır.Biz hiçbir ülkenin toprağında kalıcı olmak istemeyiz. Hiçbir zaman böyle bir emperyal düşüncemiz olmadı. Ama aksini iddia edenler önce şu soruya bir yanıt versinler; PYD’yi, YPG’yi, PKK’yı kimler, niçin destekliyor, istikrarsızlık merkezi olarak bunları bölgenin ortasında kimler kolluyor? Bu örgüt-lere kimler lojistik, silah, istihbarat desteği veriyor? Suriye’yle ilgili problemin ne olduğunu, bu soruya yanıt verdiklerinde ancak anlayabilirler.İran’ın son dönemde hem başına gelenlere hem de İsrail ve bölge ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?Hiçbir ülkenin, bölge ülkeleri arasındaki ihtilafı birinci sıraya koyarak İsrail meselesini anlaması olası değildir. Yani Lübnan’da patlatılan bombayla, İsmail Heniye’nin şehit edil-mesi için kullanılan bombanın hiçbir farkı yoktur. Bombaları patlatan diyor ki; “sizi dünyanın neresinde olursanız olun vu-rurum, istediğim sonucu elde ederim.” Buna verilecek cevap, Netanyahu ve çetesini karşımızda makul bir devlet varmış gi-bi telakki ederek çözüm üretmek değildir. Karşımızda terör örgütü gibi, terör metotlarını meşru gören, hatta zaman za-man kutsayan us dışı bir idare var.İran bunun farkında mı?Bu bölgedeki gelişmelerin herkes farkında… Ama artık “Filistinlileri verin kurtulun” politikasının kendilerini ayakta tutmayacağına kani olduklarını zannediyorum.İç siyasetle ilgili bir soru sormak istiyorum. Küresel bir örneğin yaşanıyor fakat bizde de anayasa tartışması var. Yeni anayasanın yapılma şansı mevcut mı?Var tabii. Şansımız da var, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir sorumluluğu da var. Aslında başından itibaren fevkalade açık, şeffaf bir süreci yürütmeye gayret ettik. Bütün partilerle görüştük. Son görüşmelerimizde hiçbir parti kategorik olarak kapıyı kapatmadı, “biz müzakereye kapalıyız” demedi. Tabii anayasa yapım sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için siyasetteki diyalog zemininin de sağlıklı işlemesi lazım… Anayasa ya da öbür temel meselelerimiz neyse bunlarla ilgili çözüm üretmenin siyasete katkıda bulunacağını, anayasa yapım sürecindeki müzakerelerin açık, şeffaf ve hiçbir ön kabul olmadan yürütülmesinin siyaseti normalleştirileceğini, çift ta-raflı bir fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Bunu yurt dışı ziyaretlerimizde de görüyoruz. Şu anda kafilemizde TBMM’deki partilerden vekillerimiz var. Toplantılarda bu görüntüyü verdiğimiz zaman derdimizi daha net anlatabiliyoruz. “Evet, ülke içerisinde farklı siyasi kanaatlerimiz, farklı görüşlerimiz mevcut fakat Türkiye’nin mili meselelerinde ittifak halinde hareket ediyoruz” mesajı fazla önemli…Meclis Başkanı olarak şunu söylemek isterim. Anayasa süreci iç politikadaki tartışmalara heba edilmesin. İç politika, partilerin tutumları farklı olabilir fakat sonuçta anayasa ortak bir sorun, milli bir sorunumuz. Bazı siyasetçilerimiz maalesef yanlış cümleler kuruyorlar, yanlış şeyler söylüyorlar; “Meclis Başkanı’nın elinde amade bir anayasa var, dolaşıyor, partileri ikna etmeye çalışıyor” diye. Külliyen yanlış! Eğer kasıt varsa külliyen yalandır. Bir madde dahi amade bir şey yok. Aksine diyoruz ki, tüm partiler, kendi politik kimlikleri çerçevesinde görüşlerini dile getirsin.Ekim ayından başlayan bir yıllık bir takvim oluşturduk. Hukuk camiasıyla, üniversite camiasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek odalarıyla, kooperatiflerle, KOBİ ve esnaf örgütleriyle, sanayicilerle, öğrencilerle, emeklilerle, toplumdaki tüm gruplarla, görüşlerle, örgütlerle, kısacası tüm halkımızla belli aralıklarla bir araya geleceğiz.Özellikle üniversitelerimizin bu konuya ilişkin fikirleri olgunlaştırmasını bekliyoruz. Önyargısız bir süreci sürdürmeye gayret edeceğiz. Samimiyetle söylüyorum; üzerime düşen, bu süreci yürütmeye çalışmaktır. Herhangi bir kimseye, bir partiye görüş empoze edecek noktada değilim. Böyle bir şey de as-la yapmam. Ama daha önce fazla net anlatım ettim ve hala ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasa yapma yetkisine de gücüne de sahiptir.“Bu meclis anayasa yapamaz” diyenler demokrasiyi özümsememiş olanlardır. Eğer meclisteki partiler ortak bir metinde buluşabilirse anayasayı yaparlar. Israrla söylediğimiz şey, “Kimse bu süreci zehirlemesin!”İlk devir görüşmelerinizde anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili bir talep oldu mu?Hayır, gündeme gelmedi. İlk dört madde tartışması, lüzumsuz yere zaman kaybetmektir. Mecliste temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir problemleri olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk dört madde konusu gündeme gelmeyecektir.Nihayetinde anayasa yapmak bir aritmetik meselesi. Meclisin kahir ekseriyeti ilk dört maddeyi tartışmayı müsait görmüyor-sa bu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. Sanki böyle bir tartışma varmış gibi ilgili lakayıt herkes topa giriyor ve bunun üzerinden yurt bekçiliğine soyunuyor. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM’dir.SORU: Ekim ayından itibaren toplumun geniş kesimleriyle ilgili görüşmeler olacak dediniz. Benim iki sorum var. Bu nasıl bir sistemle yürüyecek? Yani öbür partilerden katı-lanların oluşturduğu bir komisyon mu bu görüşmeleri yü-rütecek, yoksa her parti kendisi görüşüp mü getirecek? Bunlar istişari süreçlerdir. Anayasayla ilgili fikirler netleştik-ten sonra bir süreç içinde nasıl yasalaşacağı bellidir. Mecliste konuya ilişkin lüzumlu tartışmalar yapılır. Bugüne kadar içerik tartışmalarından ziyade usulle ilgili konuların gündeme geti-rilmesini müsait bulduğumu anlatım ettim. Nasıl bir komisyon oluşacak, nasıl çalışacak, usül nasıl işletilecek bunlar partiler arası diyaloğun bir sonucu olarak ortaya çıkar.SORU: O zaman bir görüşme zinciri daha olacak, öyle anla-şılıyor. Hiç şüphesiz. Birkaç devir daha olacak. Partiler kendi tekliflerini yapacaklar. Önemli bir nokta, yeni anayasaya ilişkin tartışma-ların, toplumda yeni bir kamplaşma, kutuplaşmaya vesilesi olarak kullanılmamasıdır. Partilerin anayasası olmaz, halkın, milletin anayasası olur. Nihayetinde anayasalar bir toplumsal sözleşmedir.SORU: CHP anayasa sürecine nasıl bakıyor? İlk temaslarımızda anayasa yapım süreciyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi’nin olumlu yaklaştığını, en azından kapıyı ka-patmadığını söyleyebilirim.SORU: Yani muhtelif tedbirler alınıyor fakat Türkiye’nin önünde de ekonomik bir örneğin var. Uluslararası alanda fazla ciddi kaotik gelişmeler var. Anayasa konusu öncelikli mi-dir, hayati midir, ne düşünüyorsunuz? Dünya böyle bir sü-reçten geçerken yeni anayasa lüzumlu midir?Bir kere şunu görmemiz lazım; bazıları “çok maddesini değiş-tirdiniz, daha ne istiyorsunuz” diyor fakat 12 Eylül Anayasa-sı’nın ruhu anayasa metinlerinin içerisindedir. Hâlâ özgür-lükçü bir ruha kavuşamamıştır. Geçmiş dönemlerde vesayet mekanizması işlevi gören kurumların bundan sonraki vazife ve yetkilerinin ne olacağı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siste-mi’ne geçildikten sonra, yetki, kontrol mekanizmalarının ne-ler olacağı, güçler ayrımının nasıl sağlanacağı gibi fazla temel konularda bir ihtiyaç var. Anayasa bundan ötürü gündeme geliyor. Türkiye’nin darbe anayasasından kurtulmasının za-manı geldi. “Hayır, bırakalım öbür bir zamana kalsın.” de-mek böylesine bir ihtiyacı ötelemektir. Biz de siyaseti gayet yakından izliyoruz. Kamuoyu yoklama-larında “yeni bir anayasa yapılsın mı?” diye sorduğunuz za-man anayasa meselesinin ilk sırada olmadığı aşikardır. Mec-listeki en fazla rey almış iki parti başta olmak üzere, öbür parti-ler de beraber ortak bir noktaya gelinirse, yeni anayasa zaten partiler üzerinden kitleselleştirilmeye başlamış demektir. Par-tilerin müzakere ettiği ve üzerinde uzlaştığı bir metin, halkın da benimseyeceği bir metindir.SORU: Yeni yasama dönemi başlıyor. Bu konuda milletve-killerinden bir beklentiniz, onlara çağrınız mevcut mı? Meclis kapanmadan önce gerçekleşen görüntüler maalesef herkesi üzdü. Meclis pak bir lisan kullanarak, karşısındakine saygı göstererek, meramını kimseye hakaret etmeden anlata-rak siyaset yapılan, yapacağımız bir yer; hepimiz halkın tem-silcileriyiz, bu vakarla, bu bilinçle davranmamız gerekir. Mec-liste muhataplarına birtakım fiili müdahalelerde bulunmak ne vekillerimize ne de Meclisimize yakışır. Meclis başladığında önce Meclis Başkanlık Divanı’yla, arka-sından da partilerin küme başkanvekilleriyle bu konuları gö-rüşmeyi planlıyorum. Burada her birimize sorumluluk düşü-yor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, saatlerce, günlerce çalışmış, o kadar fazla müzakereler yapılmış, yeri gelmiş iktidar partisi konuşmalarından feragat etmiş, yeri gelmiş muhalefet partile-ri önergelerini geri çekmiş, bu kadar nezih bir çalışma ortamı gerçekleşmiş fakat maksadını aşan sözler, hakaretler ve karşı-sındakine ziyan verecek birtakım eylemler neticesinde, nere-deyse meclisin bir yıllık çalışması heba olacaktı. Türkiye Bü-yük Millet Meclisi bunu adalet etmiyor. Bütün ülkeleri dolaşıyoruz. Dünyada en fazla mesai harcayan meclislerden birisi de Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hem komisyonlar hem de umumi kurul olağanüstü çalışmalar ortaya koymuştur. Bu kadar müzakerenin, bu kadar sözün, bu kadar işin, bu kadar politik çabanın içerisinde hakaretler, topyekûn suçlamalar, yumruklaşmalar, kavgalar; bunlar bize yakışmı-yor, doğru şeyler değil. Hem iyi bir lisan hem de karşısındakine saygı temelinde arkadaşlarımızın kendisine çekidüzen verme-si lazım.SORU: Bu konularda iç tüzükte bir ceza yok mu?Var tabii. Ama cezaların etkin bir şekilde uygulanması gere-kir. Gerekirse iç tüzük değişikliğiyle bu cezaların arttırılması da mümkündür.SORU: İç tüzük değişikliği konusu gündeme gelir mi? Meclis başkanı seçildiğimde ilk konuşmamda söylemiştim. İç tüzük değişikliğine de ihtiyaç var. Mesela komisyonların isim-lerinin değiştirilmesinden, meclisin haftalık müzakere süreçle-rinin yeniden dizayn edilmesine kadar bir sürü alanda deği-şiklikler yapılabilir. Bu konuyu da hemen Meclis başlar baş-lamaz parti gruplarıyla müzakere edip onların gündemine ta-şıyacağım. SORU: Muhtemel anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkan-lığı Hükümet Sisteminde değişiklik olacak mı? Muhalefet-ten bu yönde bir talep mevcut mı?Bu bir süreç meselesi. Şu anda herhangi bir partinin “şöyle bir taleple geldim” dediği bir durumda değiliz. Ama ihtiyaçların neler olduğu belli. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bazı revizyonla-ra gidilebilir” diye açıklamalarda bulundu. Öncelikle temel prensipleri koyarak; denge kontrol işlevlerinin sağlanması, güçler ayrımının fazla hassas bir şekilde korunması, hatta yargı üst yönetiminin yeniden düzenlemesi gibi birçok konuda tek-lifler gelebilir. Bu teklifler gündeme geldikçe müzakere edilir. Eğer partiler ortak bir noktada buluşursa değişiklik yapılır.SORU: Sizden yana da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siste-minde bir revizyon hissedebilir miyiz? Bu zaten söylendi. Birtakım revizyon ihtiyaçlarının olduğu aşikardır.
GÜNDEM
2 saat önceGÜNDEM
3 saat önceGÜNDEM
6 saat önceGÜNDEM
7 saat önceGÜNDEM
8 saat önceGÜNDEM
8 saat önceGÜNDEM
9 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.