Suriye ile normalleşme adımları… Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: İyi niyetimizi ortaya koyduk

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, dünyada ve bölgemizde yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Suriye ile normalleşme adımlarına değinen Dışişleri Bakanı Hakan...

Haberin DevamıDışişleri Bakanı Hakan Fidan, dünyada ve bölgemizde Ocak ayından bu yana geçen sürede yaşanan son gelişmeleri gazetecilere değerlendirdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ocak ayında gazetecilere yaptığı değerlendirmede belli şeylerin emarelerini gördüğüne değinirken “Ukrayna-Rusya savaşı da, Gazze'deki soykırım da devam ediyor. İsrail’in Lübnan’a da saldırmasıyla bölgedeki gerilim yeni bir boyuta taşındı. İran'la halen cenk riski var” açıklamasında bulundu.  “Amerika'da seçimi kimin kazanacağına dair tartışmalar da Kasım ayında geride kaldı” ifadesinde bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Trump bu kez, Kongre'nin iki kanadında da artık üstünlüğü ele geçirdi. Bu her zaman her lidere biricik seçimde nasip olmaz. Böyle bir üstünlüğü var. Tabii burada Demokratların dönüp bakıp “Biz ne yaptık, niye bu kadar aka bir kayba uğradık?” diye bir sorması lazım. Amerikan seçmeninin tercihine tesir eden şartlarının herkes tarafından iyi analiz edilmesi lazım. Trump'ın kazanmasıyla beraber şu anda gündemimizi meşgul eden birtakım jeopolitik krizlerin biraz daha netleşeceği söylenebilir” dedi.Haberin DevamıDonald Trump’ın seçimi kazanmasının Türkiye üzerindeki etkisine değinen Dışişleri Bakanı “İyi veya fena yönde olmasından bağımsız, belli konularda belirsizliğin kalkacağı algısı var. Tabii bu bizim ne kadar lehimize olur, ona da bakmamız gerekecek.” yorumu yaptı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın dünyada yaşanan çatışmalara nasıl yaklaşacağına ilişkin şöyle konuştu:“Rusya-Ukrayna savaşını durdurmaya yönelik ne türden bir adım atılacak merak ediliyor. Gazze meselesinde ABD İsrail'e daha ne kadar destek verecek? Savaşı durduracak mı yoksa yaygınlaşmasına mı destek verecek? Bu konuda açıkçası, “Yüzde sima şunu yapar” dememizi olası kılacak fazla bir veri yok. Temelde iki husus var. Birincisi, şayet Kabineye bakarsanız, görülen emare, bu kadar İsrail yanlısı bir kabinenin Netanyahu'nun tüm yayılmacı emellerini destekleyeceği yönünde. İkincisi ise Trump’un ‘Ben savaşları bitirmeye geliyorum, yeni cenk çıkarmaya değil’ diyor olması. Bu sözünü temel alırsanız, buradan hareketle tam aksi yönde bir emareden söz etmek de mümkün. Şimdi bu iki farklı, iki tezat emarenin birbirini ne kadar dengeleyeceğini, bunun bölgeye nasıl yansıyacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz”Haberin DevamıABD’nin tutumunun yanı dizi dünya ülkelerinin tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Bu esnada tabii Gazze savaşıyla, Lübnan'daki savaşla ve İran'la muhtemel gerilimle ilgili devam eden görüşmeler, konuşmalar, stratejik analizler var. İşte bölgede muhataplarımızla yaptığımız istişareler var. Onları da belki ilerleyen dönemlerde paylaşırız. Bu jeostratejik kırılmaların sebep olduğu belli yakınlaşmalar da var. Siz de takip ediyorsunuzdur. Mesela Rusya ile Çin'in yakınlaşması ne radde olacak? Hindistan bunun neresinde kalacak? Kuzey Kore'nin şimdi Rusya'nın yanında savaşa girmiş olması, dolayısıyla öbür bir askeri cephenin oluşacak olması önemli” dedi. Haberin DevamıDışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuşması şu sözlerle devam etti:“Amerikalıların eski Genelkurmay Başkanı var, Trump'a faşist diyen, Mark Milley. Geçen yıl onun bir konuşmasını dinlemiştim. Bu sabah aynı konuşmayı yine dinledim. “Bizim bir numaralı önceliğimiz ne yapıp edip Rusya ile Çin'in bir araya gelmesini önlemek” diyor. Aslında satranç oynarcasına, hangi taşın, hangi taşla ne kadar kuvvet kazanacağını görüyor. Gereksiz yere Amerika'nın karşısına daha aka bir askeri gücün çıkmaması için neler olacağına ilişkin bir tahminde bulunuyor. Ama şimdi Amerika'nın uyguladığı siyaset bunu beraberinde getiriyor. Nasıl beraberinde getiriyor? İki kanadın farklı görüşleri var. Cumhuriyetçiler Çin'e yönelik yoğun baskı politikasını tercih eden taraftalar. Demokratlar ise neredeyse bir rejim değişikliğine gitmeyi arzulayacak kadar Rusya’ya baskı yapılmasından yana. Şimdi, Çinliler de Amerikan yönetimlerinden payına düşen gerilimi alıyorlar. Ruslar zaten aldılar. Biden giderayak daha ileri tedbirler geliştiriyor. Netice itibarıyla Rusya ve Çin’in şu anda Amerika'ya karşı daha farklı amel birlikleri arayışı içinde olmasını gerektirecek sebepleri bizzat Amerika üretiyor. Şimdi ABD bunu ne cin bir politikayla ya da hangi diplomatik adımla başarabilecek, onu göreceğiz. Bu adımların her biri bizi yakından ilgilendiriyor. Bunu fazla yakından takip ediyoruz. Benim gördüğüm kadarıyla Trump’un dört beş hamlesi olabilir. Her bir hamlenin de kendine göre artıları eksileri var. Benim Trump'tan aldığım izlenim, belli konularda söylemi devam ettirip kritik konuları ilk başta biraz akışına bırakacağı yönünde. Çok fazla radikal karar almayabilir. Radikal karar alacağı belki de en önemli husus, kendi eliyle, yani Amerika'ya ilgili. Özellikle göçmenler meselesine dair yaptığı vaatleri yerine getirmek. Bu, hem iç siyasette hem de hariç siyasette maliyeti en az olan husus. Burada başta Meksika olmak üzere bazı Latin Amerika ülkeleri ile daha yapısal bir amel birliğini kurması gerekiyor. Demokratlar da son bir iki yıldır bunu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Mesela mevkidaşım Antony Blinken, göçmen meselesinin nasıl yönetileceğini görüşmek üzere daimi Meksika’ya gidip geliyordu. Demokratlar için göçmen meselesini yönetmek tabii ki biraz handikaplı bir konuydu. Bir taraftan göçmenlerin oluşturduğu bir tabandan rey alıyorsunuz, öbür taraftan da göçün hem sisteme hem siyasete yük bindirmesini de engellemeniz gerekiyor. Dolayısıyla Demokratlar, içeride ve dışarıda deklare etmeden tedbir almayı tercih ettiler. Bunu deklare etmeleri siyaseten onlara maliyet üretecekti. “Gizlice işte Meksika ile konuşalım, öbür geçiş güzergahı olan Güney Amerika ülkeleriyle konuşalım, bir yapısal tedbirler paketi üretelim ki, bizi siyaseten bu kadar baskı altında bırakan bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalmayalım” deseler de, açıktan bir göç karşıtlığı yapamıyorlar. Tabii bunlar dediğim gibi, Amerika'nın şu anda kendi içinde yaşadığı olaylar. Trump icraatlarına bunlardan biriyle başlayabilir. Jeopolitik sorunlarda, biraz daha bekle gör politikasını veya öteleme politikasını tercih edebilir. Ukrayna-Rusya savaşına, ilk etapta biraz daha aktif eğilebilir. Bunları hep beraber göreceğiz” Haberin DevamıGazetecilerin sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, şu cevapları verdi:Trump döneminde, Suriye konusunda beklentileriniz neler? ABD’nin PKK/PYD ile ilişkisi sürecek mi? Suriye'de Trump’ın ne yapacağı konusunda şu lahza fazla çok emare yok. Ancak ilk dönemindeki birtakım yaklaşımlarından hareketle, bugün ne yapabileceğine dair tahminler var. Ama sadece bunu temel alırsak, isabetli düşünmeyiz diye değerlendiriyorum. ABD, Suriye’de YPG/PKK ile işbirliği yaptığı sürece Türkiye ile ilgili stratejik örneğin alanı tabii ki devam edecektir. Güvenlik ağırlıklı bir hariç siyaset izleyen Amerika’nın, aslında Türkiye'yi en iyi anlayacak durumda olması lazım. Bize düşen hem diplomatik hamlelerimizle hem sahadaki duruşumuzla, bu konudaki tavrımızı net ortaya koymaktır. ABD, Trump döneminde Suriye'den çekilmeyi istedi, denedi. Fakat, o devre Amerikan sistemi bunu dinlemedi, razı olmadı. Başkanın direkt emrinin savunma bürokratları nezdinde fazla çok bir kıymet-i harbiyesinin 5 olmadığı görüldü. Trump geçmişte yaşananlardan tabii ki ders almış olmalıdır. Nitekim şu anda, benzer hadiseleri bir daha yaşamamak için kendine daha sadık kadroları amel başına getirme arayışında olduğunu görüyoruz. Haberin DevamıSanki şu anda Trump'ın gündeminde Suriye yok gibi görünüyor. Trump döneminde ABD Suriye’de sizce ne yapacak? Suriye’nin kuzeyindeki terör unsurlarına karşı mücadelemiz ne yönde seyredecek? Suriye konusunda ABD’nin masasında şu anda birkaç konu var. Bu DEAŞ ne olacak? Al Hol kampındakiler ne olacak? Bunlara yönelik ne yapılacak? Bir öbür husus İsrail’in bölgede girdiği aktif cenk kapsamında Suriye’nin durumu. Biliyorsunuz, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli varlık sebeplerinden biri İsrail'in güvenliği. Dolayısıyla, İsrail'in güvenliğiyle ilgili konularda Suriye’nin bir etkisi olur mu olmaz mı? Bunu da fazla ciddi biçimde gündeme alacaktır diye düşünüyorum. PKK/PYD ile olan ilişkiyi gözden geçireceklerini değerlendiriyorum. Çünkü, biz bu konuda ne kadar ciddi olduğumuzu kendilerine her fırsatta iletiyoruz. Demokratlar böyle bir arayışın içerisine son zamanlarda girmişlerdi. Çünkü, bu amel birliğinin sürdürülemez olduğunu onlar da görüyorlar. Geçici olarak başlayan bir şeyin bu kadar uzun sürmesi ve Türkiye gibi bir müttefikin artık öbür bir noktaya itilmesi, rasyonel olarak da stratejik olarak da izahı olmayan bir konu. Açıkçası biz bunu fazla çok sineye çekemeyeceğimizi, çekmeyeceğimizi gösteriyoruz onlara. Bu yolda da devam etmemiz gerekiyor. Yeni dönemde muhtelif alternatif senaryolar olabilir. Önemli olan tartışmaya devam etmek. Biz sahada terörle mücadele faaliyetlerimizde de, diplomasi masasındaki pozisyonumuzda da son radde netiz. Savunmaya ve ileri teklifler getirmeye devam etmemiz gerekiyor. Bölgede bizim kendi güvenliğimizi sağlamak için her türlü adımı atacağımızı, atmaya amade olduğumuzu Amerika görüyor. Belli konularda kendilerinden bir tavır değişikliği beklediğimizi de görüyor. Hani belli operasyonları farklı türden yapıyorsak, bunun sebebi beklentilerimizin karşılanmasına olanak sağlamaktır. Ama arazideki hal daha farklı türden bir operasyonu mecbur kılarsa, Cumhurbaşkanımız da anlatım etti, elbette gereği yapılır. Trump döneminde, Amerika'nın Suriye'den çekilmesi söz konusu olabilir mi? Az önce de dediğim gibi Trump’un ilk dönemde Suriye’deki Amerikan askerlerini geri çekme girişimi savunma bürokratları tarafından akamete uğratılmıştı. Hatırlarsanız Cumhuriyetçilerin Afganistan’dan çekilme kararını hayata geçirmek Demokratlara kalmıştı. Ama Demokratlar o çekilme işini iyi yapamadılar. Zor durumda kalmaları, siyaseten de içeride aka maliyet üretmişti. Aynı maliyeti bir kere daha yaşamamak için Suriye'den geri çekilme düşüncesini rafa kaldırdılar. Aslında Suriye’de 800 asker tutmanın ABD’ye fazla çok katkısı yok. Tam tersine, o askerlerin bölgedeki varlığı Amerikan askeri operasyonlarına adeta mani teşkil ediyor. Zira bilhassa İranlı milislere yönelik yapılacak her türlü bölgesel operasyonda, Irak'taki ve Suriye'deki Amerikan askerleri adeta rehin olarak kullanılıyor. Amerika İran’ı veya İranlı milisleri bir yerden vurduğu zaman, bölgedeki askerleri saldırılara hedef oluyor. Bu da tabii daimi bir gerilim alanı oluşturuyor. Ama dediğim gibi Demokratlar döneminde, Amerikalılar Afganistan'da geri çekilmede yaşadıkları zorluğu, Suriye’de görmek istemediler. Şimdi Cumhuriyetçiler iktidarı devraldıklarına, bunu hayata geçirmeleri için tabii ki bir olanak olabilir. Benim değerlendirmem bu yönde. Olumlu adım atılabilir.Türkiye’nin Suriye’de teröre mücadele konusunda ABD’ye farklı bir teklif götürebilir mi? ABD’yi DEAŞ ile mücadele adına PKK/PYD ile işbirliği yapmaktan vazgeçmeye, doğrudan bizimle beraber çalışmaya davet edebilir mi? Bizim bu konudaki mesajımız net. Milli Savunma Bakanlığımız da bizler de yaptığımız görüşmelerde muhataplarımızın daimi dikkatlerini çektiğimiz bir husus var: Biz, bölgede terörle mücadele operasyonlarına mutlaka destek veririz. Her zaman söylediğimiz gibi, bölgede DEAŞ'la mücadele etmek için Amerika’nın bir öbür terör örgütü ile amel tutması yanlış. Buna gerek de yok. Ama Amerikalıların yanlışta ısrarları tabii ki ayrı bir konu. Rusya ile yeni Amerikan Yönetimi arasında Suriye konusunda birtakım pazarlıklar olabileceğine dönük iddialar var. Dolayısıyla iki tarafın Bazı anlaşmalara varabileceği olasılığını da göz önünde bulundurursanız, Türkiye için bu ne anlatım eder?Ukrayna-Rusya savaşında bir donma ya da yumuşama olursa, Suriye meselesinde de belki öbür konuları konuşabilirler. Yani bu, ihtimal dışı değil. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Amerikalıların tabii bölgeden çıkarken üzerine yatırım yaptıkları aktörün ziyan görmesini önleyecek birtakım arayışlara girmeleri de pekala mümkün. Önemli olan bizimi her türlü senaryoya amade olmamız. Esad rejimiyle, istihbarat birimleri haricinde, diplomatik yönden herhangi bir temas söz konusu mu? Liderlerin bir araya gelmesi gündemde mi?Cumhurbaşkanımızın bu konuda biliyorsunuz önemli bir teklifi oldu. Ancak Suriye tarafı, bilhassa şu süreç içerisinde belli konuları fazla çok değerlendirmeye amade ve aleni gözükmüyor. Yani kendi muhalefetiyle görüşmeye bile aleni değil. Ben bunları anlattığım zaman, ‘Türkiye, Esad'ın muhalefetle anlaşmasını ön şart koşuyor’ diyenler oluyor. Hayır, bu bir ön şart olarak değil. Ama benim sorunumu halletmesinin yolu pratikte bu türden bir şeyden geçiyor. Yani bana şöyle demesi çözüm değil: ‘Ya biz seninle anlaşalım, sen bana güven. Ben terörle mücadele edeceğim, sen de benim sınırlarımdan çık, gerisine karışma’. Çünkü bunun gerçeklikte hiçbir bir karşılığı yok. Benim elimdeki veriler şunu gösteriyor. Ben orada olmadığım zaman, orada yaşayan insanlar da mülteci olarak benim ülkeme gelecek. Şam rejiminin belli grupların üzerine gitmesi sadece daha fazla mülteci, daha fazla istikrarsızlık üretecek. Biz Astana Süreci sayesinde orada arazideki güçler arasında sağladığımız ve yıllardır da devam eden bir ateşkes var. Yapılması gereken, bunu daha iyi bir yapısal mekanizmayla ve ancak daha iyi bir hedef için değiştirmektir. Bundan daha iyi bir alternatif sunmadığınız zaman, getireceğiniz her türlü teklif bizim için kabul edilemez bir teklif olacaktır. Daha iyi bir teklifin ne olacağı meselesi ise ancak oturup konuşmak suretiyle çözülebilir.İsrail’in Lübnan’daki operasyonlarına devam ederken Suriye’de Şam rejiminin en önemli destekçisi Şii milisleri de vurduğunu görüyoruz. Bu Suriye’nin geleceğini nasıl etkiler? Suriye şu anda İsrail'in yoğun baskısı altında. Suriye rejimi şöyle davrandığını görüyoruz: ‘Milisler ile İsrail arasında devam eden savaşta ben yan değilim. Suriye'de İran milisleri var. İsrail güçleri de geliyor buraya saldırıyor. Siz kendi aranızda savaşınızı yapın, fakat bana dokunmayın, benim altyapıma saldırmayın, benim askerimi öldürmeyin. Birbirinizle savaşabilirsiniz, ben bunu önleyemiyorum, beni anlayın’. Öte yandan Suriye'nin Arap Ligine dönmesini destekleyen bölgedeki öbür aktörler ise, bu hamleyle Suriye'nin İran'dan uzak durmasını sağlayacaklarını zannediyorlar. Biz bunun olası olamayacağını baştan beri söyledik. Zira İran ile Suriye arasında fazla iç içe geçmiş bir amel birliği var. Ama Şam da, Bağdat da şunu görüyor. Her iki ülke de, ‘Tamam İran ile ilişkilerimiz iyi olsun, zor zamanlarda dayanışma içerisindeyiz fakat gelip de bizim yönetimimizde etkin olmasın’ diyor. Ama bu olgu, Ömer Seyfettin'in Diyet öyküsüne dönmüş bir konu. Özellikle, Irak siyasetinde bu görülüyor. Suriye siyasetinde de giderek aynı şeyi görüyoruz. Bakalım İsrail ile devam eden süreç nasıl evrilecek? Onlar da belli konularda açıkçası Trump'ın iktidarı devralmasını bekliyorlar.  Cumhurbaşkanımızın Esad’a yaptığı çağrıyı Şam’dan henüz somut bir yanıt gelmemekle beraber ilişkilerin normalleşmesinde Rusya’nın ya da İran’ın bir rolü olabilir mi? Bu aslında Rusya ve İran'ın Suriye'ye yapacağı telkinle de biraz alakalı bir konu. Ne yönde telkin yaparlar, nasıl yaparlar? Açıkçası görüştüğümüz zaman onlarla konuşuyoruz. İran’ın Suriye'deki önceliklerinin arasında Türkiye ile Suriye'nin normalleşmesi yok. Rusya açısından da şu anda bölgede zaten bir ateşkes olduğu ve ciddi bir tehdit fazla çok kendini göstermediği için, o türden bir konu gündemde yok. Biz Türkiye olarak bu hususta iyi niyetimizi ortaya koymuş bir ülkeyiz. Yani bizim saldırganlık veya işgal gibi bir derdimiz yok. Rejim değişikliği gibi bir derdimiz yok. Bunu ortaya koyduğunuz zaman öbür yan bundan bir alarm vaziyeti üretmiyor. Bölgede geri kalan konularla ilgilenmeye yönelik çalışmalarına devam ediyor. Bizim değerlendirmemize göre şu anda, Astana'da başlattığımız sürecin devamının yeterli olacağını düşünen bir yaklaşım söz konusu. Ama tabii bunun sürdürülebilirliği meselesi var. Terörle mücadelede ve mülteciler konusunda atılması gereken adımlar atılmadığı için Suriye'nin içerisinde giderek evrilen bir tehdit. Bir öbür deyişle, bizim daha sonra yok etme maliyetimizin her geçen gün arttığı bir tehdide evrilebilir. Bunun için bizim çözüm arayışlarımız var. Tabii bu çözüm arayışlarının diplomasiyle ve yapıcı yaklaşımla yanıt alınamadığı yerde, öbür türden adımları zamanı geldiğinde mecburen nasıl atarız ona bakacağız.Bakanım tam bölgeyle ilgili konuşurken, siz Plan ve Bütçe Komisyonu'nda konuşurken vizyonunuz da ekonomiyi de iç edecek şekilde hariç politikada vizyonu o şekilde koydunuz. Irak’ta hem kronik terör konusu mevcut hem de petrol gelirlerinin artık devletin tamamına yayılacağı şeklinde bir beklenti oluşmuş. Irak Devleti bu gelirlerin tamamını kullanabilecek olgunluğa ulaşmış vaziyette mi? Yani orada bir bütünlük sağlanmış mı? Irak çerçevesinde önümüzdeki dönemi nasıl görüyorsunuz? Öncelikle hariç siyaset ile ekonomiyi nasıl yürüttüğümüz meselesine değineyim. Barış ve refah dediğimiz zaman burada emniyet ve iktisat konuları devreye giriyor ister istemez. Yani güvenliğe ciddi bir stratejik zaman ayırmanız gerekiyor. Bölgede hem enerji geçiş hatları hem ticaret alanlarının iyi işletilmesi hem güzergahlar bizim öncelik verdiğimiz konular. Irak'la bizim ilişkilerimizin ve perspektifimizin ağırlıklı olarak yani emniyet üzerinden değil de iktisat ve öbür konular üzerinden de gelişmesi, güvenlikle bağlantılı konuların da daha rahat çözülmesine sebep oluyor. Biz bunu ülkelerimiz arasındaki emniyet anlaşmasını hayata geçirirken de gördük. Uzun zaman iktisat ve kalkınma konuşunca geldiğimiz bir noktada şunu söyledik. Şimdi buraya Kalkınma Yolu’nu yapacağız fakat bunlar için uluslararası finansa ihtiyaç var, bankalara ihtiyaç var. Karlı proje de olsa, silahlı grupların olduğu, terör örgütlerinin olduğu bir yere finansman ve yatırımcı getirmek zor. Dolayısıyla bunları bir temizlemek lazım. Irak Merkezi Yönetimi, silahlı unsurların olduğu, bir yerleri işgal altında tuttuğu çatışma bölgelerine Avrupa'dan veya öbür bir yerden aka bir finans kuruluşunun kredi vermeyeceğini, verirse de maliyetler inanılmaz derecede yüksek olacağını biliyor. Bu başarılamazsa Irak'ın kendi öz kaynaklarıyla bunu hayata geçirmesi gerekecek. Bağdat-Erbil arasındaki ilişkilerde, bilhassa boru hattı ve petrol gelirinin paylaşımı meselesinde önemli ölçüde pakt sağlanmış görünüyor. Erbil ile Bağdat prensipte zaten anlaşmıştı. Ama Bağdat'ın Erbil ile daha önce kontrat imzalamış olan şirketlerle pakt imzalaması gerekiyordu, ki bunlar da ağırlıklı olarak Batılı şirketler. Erbil'le yaptıkları anlaşmadaki her varil başına belli bir ücreti ödenmesi konusu vardı. Şimdi onu yine Bağdat'la yapmaları gerekiyor. Anladığım kadarıyla belli bir mesafe katedilmiş. Yakın dönemde boru hattının açılmasını bekliyoruz. Irak tarafının bize söylediği bu. Boru hattının açılması tabii ki bölgede onların da lehine fazla hareketlilik getirecektir.Sayın Bakanım, dünkü bütçe konuşmasında yanlış hatırlamıyorsam Irak ile ilişkiler çerçevesinde Ovaköy Sınır Kapısı’nın kısa zamanda açılacağını söylemiştiniz. Bir de Kalkınma Projesi’nin fazla önemli olduğunu vurgulamıştınız. Anladığım kadarıyla Rusya'nın da bu proje içerisinde yer almak gibi bir niyeti mi var? Kalkınma Yolu Projesi iktisat ile birleştireceğimiz zaman bizim siyasi olarak da fazla desteklediğimiz bir proje. Her zaman da şöyle onu izah ediyoruz. Son 20 yıldır Irak malumunuz inanılmaz derecede savaş, işgal, iç cenk ve birçok konuya maruz kaldı ve iç bölünmeyle kafa başa kaldı. Şimdi geldiğimiz noktada, son 3-4 yıldır giderek daha sakinleşen, silahların sustuğu, biraz daha öbür alanlara yer açıldığı bir Irak var. Tabii Irak'ın petrol geliri ciddi bir rakam. Yani bu rakamlar uzun yıllardır ihmal edilmiş, yapılamamış. Yani Irak halkına altyapı götürme hizmetlerinin tamamlanması gerekiyor. Irak Başbakanı Kalkınma Projesini bize ilk getirdiği zaman biz hemen kabul ettik. Bölgedeki aktörlerin de katılımını da teşvik ederek, gerçekten Irak'ı ilk kere son 20 yılda pozitif bir şekilde gündeme getiren bir proje. Biz bunun için destekliyoruz. Ben hep konuşmalarımda da diyorum. Yani bölgemizin bir sulh ve refah alanı olması gerekiyor. Çatışmaların ve tehditlerin azaltıldığı, ekonomik amel birliklerinin çoğaltıldığı bir atmosferi oluşturmamız lazım. Profesyonel çalışmaları yapmamız lazım. Kalkınma Yolu’nu da öyle bir fırsat alanı olarak biz görüyoruz. Ruslar burada ne niyetle devreye giriyorlar? Rusların aslında haritaya baktığımız zaman Ukrayna savaşından sonra Batı’yla olan ilişkileri her alanda kesildiği gibi bu lojistik güzergahlar da kesildi. Artık Rusya'ya ne deniz yoluyla ne karayoluyla ne demiryoluyla Batı’dan bir şey gelmiyor. Dolayısıyla Ruslar dünya pazarlarına açılımını Baltık’taki yerlerine ilaveten Basra’ya çıkarak yapmak durumundalar. Bunun için de kuzey-güney açılımına giriyorlar. Şimdi kuzey-güney açılımına baktığımız zaman, Rusya'nın kuzey şehirlerinden başlayıp Azerbaycan'dan geçen ve İran topraklarına giren, İran'ı da kuzeyden güneye boydan boya geçen aka bir demiryolu projesinden bahsediyoruz. Bununla ilgili çalışmalara başladılar ve geleceği nokta da Basra Körfezi. Tam o noktada, yani aynı havzada, Basra Körfezi'ne açılan yerde Fav Limanı var. Fav, Irak'ın Basra şehrinde Körfez'e açılan ufak bir şehir. Kalkınma Yolu Projesi’nin -hangi yönden geldiğinize bağlı olarak- başlangıç veya bitiş noktası. Orası karayoluyla, demiryoluyla gelen ürünlerin dünya pazarlarına da açılabileceği, bölgeye de açılabileceği bir yer. Avrupa'yla bağlantısını yapıyor. Şimdi Avrupa'yla bağlantısını kuzey, garp ekseninde yapamayan Rusya'nın aslında bu eksenden de istifade etmesi olası olacak. Aynı şekilde bizim bu Orta Kuşak dediğimiz, gene bir lojistik hat, Asya'dan gelip Hazar üzerinden Kafkaslardan geçip Türkiye'den geçen, doğu-batı eksenli Orta Koridor hattı da gene Rusların yapacağıyla kesişecek olan bir güzergah projesi. Bunlar tabii ki Bakanlık olarak da bizim yakından takip ettiğimiz projeler. Özellikle diplomasi ile ilgili senaryo formülasyonlarını yaparken iktisat alanındaki en önemli konulardan birini bu bağlantısallık meselesi oluşturuyor. Bizim yoğunluk verdiğimiz bir alan.Sanırım Irak, Türkiye-Suriye ilişkilerinde de kolaylaştırıcı olmak istiyor. Böyle bir girişimleri mevcut galiba. Bir konferans düzenleme girişimleri olduğunu anlatım ettiler. Türkiye'nin buna yaklaşımı nedir acaba? Suriye ile olan konuda evet böyle bir niyetleri var. Biz de onlara, ‘Sizin bu konuda ortaya atacağınız adımlar veya çabalarınızı takdirle karşılarız’ dedik. Yani bir hane sahipliği yapmak isterseniz biz bu konuda da açığız. Çünkü Suriye, Irak ve Türkiye üçü birbirine siyah hududu olan ülkeler. Üç ülkenin de bir araya gelip belli ağır konuları daha yapısal şekilde konuşmaları gerekiyor. Geçmişte bu vardı. Arap Baharından önce. Bunu şimdi yeniden hareketlendirmek gerekiyor. Özellikle Irak ve Suriye arasındaki hudut güvenliği fevkalade önemli. Terörle mücadele önemli. Silah kaçakçılığını engellemek önemli. Bu konuda Irak'ın da fazla muzdarip olduğu konular var. Yani bir üçlü amel birliği mekanizmasını biz açıkçası destekliyoruz.